Kaygı yazı dizisinin üçüncüsünde kaygı ile baş etme yollarından bahsedeceğim. Daha önceki yazılarda kaygının doğası ve nedenleri ile ilgili bilgi vermeye gayret etmiştim. Kaygı ile başa çıkmanın ilk adımı kaygıyı tanımaktan, doğasını bilmekten geçer. Kaygının gerekli ve hayati mi yoksa hayatı sabote eden bir şekilde mi ortaya çıktığını ancak kaygının işlevini ve doğasını bildiğimizde anlayabiliriz (Bakınız: Kaygıyla Yazı Dizisi /Kaygıyı Tanıyalım). Kaygıyı tanıdığımızda kaygının tamamen yok edilmesi, def edilmesi gereken bir duygu olmadığını, hayati bir işlevi olduğunu, bizi koruduğunu, bizi motive ettiğini biliriz. Dolayısıyla “kaygı” ile kurmak istediğimiz ilişkiyi daha net ve gerçekçi bir şekilde belirleyebiliriz. Kaygının Etkilerini Bilmek Kaygının doğasını tanıdıktan sonra kaygının hayatınız üzerindeki etkileri ile ilgili kısa bir değerlendirme yapmanız, kaygının hayatınızı ne düzeyde ele geçirdiğini fark etmenizi sağlayacaktır. Bu noktada kendinize sorabileceğini...
Kaygı yazı dizisinin ikinci yazısında, kaygının nedenlerinden genel olarak bahsedeceğim; ardından bu nedenlerden değiştirilebilir olanlarını daha detaylı anlatacağım. Kaygının nedenlerinden bahsetmeden önce kaygının dünyadaki görülme sıklığı hakkında bilgi vermek isterim. Amerika’da yapılan araştırmalara göre, yetişkinlerin %28.8’i hayat boyu kaygı bozukluğu yaşamaktadır. Kaygı bozukluğu olan kişilerin %22.8’i “şiddetli” derecede kaygı yaşamaktadır. Ayrıca kaygının cinsiyete göre farklılaştığı görülmüştür. Bulgulara göre, kadınların erkeklere göre hayatları boyunca kaygı bozukluğu yaşama ihtimali %60 daha yüksektir. Kaygı bozukluklarının ortalama başlangıç yaşının 11 olduğu görülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün 1990-2013 yılları arasındaki ölçümlerine göre, depresyon ve/veya kaygı bozukluklarından muzdarip kişilerin oranı neredeyse %50 oranında (416 milyondan 615 milyona) yükselmiştir. Bu rahatsızlıklar dünya nüfusunun neredeyse %10’unu etkilemektedir. Yukarıdaki istat...